İki Matematik Problemi (Sevgi Yılmaz)

Matematik dersinin öğrencilerimizin en çok kaygı ve umutsuzluk yaşadığı ders olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu öyle büyük bir sıkıntı oluşturmaktadır ki, matematikte başarısız olan öğrenciler diğer derslerinden de ümidi kesmekte ve hiçbirine çalışmamaktadır. Böylece bu durum zamanla bir kısır döngüye de sebep olmaktadır. Örneğin; matematik dersinde başarısız olacağını baştan kabul eden bir öğrenci Türkçe dersine çalışmamakta, Türkçe dersine çalışmadıkça ve kitap okumadıkça da matematik dersinde başarısız olmaktadır. Hal böyle olunca akademik başarı için matematik anahtar bir ders olmaktadır.

Matematik dersini asıl zorlaştıran problemler ise matematik problemleri değildir. Yetişkinlerin ve çocukların önyargıları ile korkularıdır. Bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum, çünkü matematik günlük hayatta alışveriş yaparken, para hesabı yaparken, oyun oynarken zaten kullandıkları bilgilerden farklı bir mantığa sahip değildir. Toplama işlemini yaparken zorlanan bir çocuğa ‘’Bu sayıları para gibi düşün’’ dediğimizde daha hızlı işlem yapmaktadır. 25+75 işlemini zihinden yapamayan öğrenciye ‘’25 kuruş ve 75 kuruş olarak farz et, o zaman cevap ne olurdu’’ dediğimizde çoğu zaman öğrenci cevabı takılmadan 100 kuruş olarak söylüyor. Bu durum öğrencilerdeki sayı algısının günlük hayatta ve matematik dersinde farklı olduğunu göstermektedir. Çünkü matematik dersine korkarak geliyorlar.

Ancak burada sınava yönelik kaygıdan, yazılı esnasında titreyen ellerden, arka arkaya kırılan uçlardan bahsetmedim. Matematik dersindeki umutsuzluk ve kaygı duygularını, akademik tanımlarıyla beraber gözlemlerimi de göz önünde bulundurarak anlatmaya çalıştım. Çünkü sadece derste yaşanılanlar bile çocukların halini anlamaya çalışıp üzülmeye yeter sanıyorum.

Matematik umutsuzluğu

Bireylerin olumsuz sonuçları kanıksayarak problemleri çözüme ulaştırma konusunda başarısız olacaklarına dair inançları olarak tanımlanan umutsuzluk, matematik dersinde her zaman ve her konuda karşılaşılan bir durum. Öğrencilerde geçmiş olumsuz deneyimlerinden temel alarak ortaya çıkan bu negatif yaklaşım, matematik öğrenmeyi epey zorlaştırmaktadır. Matematik dersine giren bir öğretmen, matematik anlatmaktan daha çok öğrencileri yapabileceğine inandırmaya çabalamaktadır. Başarısız olacağını baştan kabullenmiş öğrencilerle çalışmak zamanla öğretmenin de motivasyonunu düşürebilmektedir.

Aşağıdaki öğrenci cümlelerine veya davranışlarına matematik umutsuzluğu diyebiliriz:

  • Ne yaparsam yapayım olmuyor hocam. Çok çalışıyorum ama netlerim artmıyor.
  • Ders çalışmak istemiyorum
  • Tahtaya kalkmak istemiyorum
  • Derste öğretmenle iletişim kurmaktan kaçınmak
  • Sorulan soruya tepkisiz kalmak
  • Defter ve kitaplarına özensiz davranmak
  • Derste veya ders çalışırken uyuyakalmak
  • Çalışma programına sadık kalamamak
  • Sınav kâğıdındaki şıkları amaçsızca işaretlemek
  • Başarısızlığı kabullenmek
  • Farklı yol ve yöntem deneme ihtiyacı hissetmemek

Peki ya umut nedir?

Bilimsel araştırmalarda umut ‘’Hedefe ulaşabilmeyi istemek ve bunun için kendini güçlü hissetmektir. Bir diğer boyutu ise hedefe ulaşabilmek için seçenekler bulabilme becerisidir.’’ (Sydner vd. 1991) şeklinde tanımlanmaktadır.

Matematik umutsuzluğu yaşayan öğrenciler ise hedef belirlemekte ve o hedef için çalışmakta istekli olmadıkları gibi kendilerini güçlü de hissetmemektedirler. Başarılı ve motivasyonu yüksek olan öğrencileri örnek alırken zorlanmakta, kendilerine uygun bir çözüm de üretememektedirler.

Matematik kaygısı

Kaygı, bireyin gerçekçi olmayan ve gerçek olmayan bir durum karşısında endişe hissetmesi ve gelecekte istenmeyen bir şey olacağı duygusuna kapılması olarak tanımlanmaktadır. Kaygı belli bir yere kadar doğal bir durumdur ve sağlıklıdır da aslında. Ancak ileri düzeyde yaşanan kaygı, bir çeşit gerçeklik duygusunda bozulmadır esasen. Gerçekte olmayan, olmayacak olan durumları düşünerek içinde bulunulan anı algılamayı zorlaştırmaktadır.

Öğrendiğinden tam emin olamamak, hata yapmaktan korkmak matematik kaygısının bilinen sebeplerindendir. Ailesinin ve öğretmenlerinin desteğini yeterince alamayan ve öğrenmenin tek başına üstesinden gelemeyen her öğrenci soru çözerken, ders çalışırken ve hatta daha konuyu dinlerken bile bu kaygıyı taşımaktadır. Hâl böyle olunca öğrenme verimsiz olmakta, kalıcı da olmamaktadır.

Matematik kaygısının nedenleri genellikle çevresel, zihinsel ve kişisel etkenler olarak üç faktör altında ele alınmıştır.

  • Çevresel etkenler: Sınıf içerisinde yaşanan olumsuz tecrübeler, öğretmen tutumları, aile baskısı çevreden görülen önyargılar
  • Zihinsel etkenler: Öğrencinin öğrenme stili ile kullanılan öğretim yöntemlerinin örtüşmemesi, motivasyon, kişinin öz değer algısı, matematik dersi ile ilgili olumsuz inançlar
  • Kişisel etkenler: kendine güvensizlik, tutukluk vb.(Deniz ve Üldaş, 2008).

Bireyin bir konudaki başarısı ve üretkenliği olumlu düşüncelere sahip olabilmenin ilk adımıdır. Bunun yanında bireyin sahip olduğu olumlu düşünceler başarıya giden yolda motivasyonu arttırarak hedefe ulaşmasını sağlayacak yollara daha sağlıklı kararlar vermesine neden olacaktır. Olumlu düşünceler öğrencinin başarısına, üretkenliğine ve yaratıcılığına olumlu katkıda bulunurken umutsuzluk, kaygı gibi olumsuz düşünceler ise başarıyı ve yaratıcılığı olumsuz olarak etkilemektedir (Şengül ve Güner, 2012).

Burada anne ve babanın matematik algılarının da etkili olduğunun altını çizelim. Çocuğun durumunu gözlemlemeden ve öğretmeni ile işbirliği yapmadan matematiğin zor olduğuna, başarması için yeterince zeki olmadığına ve yeterli derecede çalışmadığına inanan veliler öğrenciler için anne baba engeli oluşturmaktadır. Bu öğrencilerimiz kendilerini her zaman her durumda yetersiz hissetmektedir. Çocukları doğru bir biçimde gözlemlemeliyiz, güçlü taraflarını ortaya çıkarıp cesaretlendirmeliyiz ki üzerlerinde oluşturduğumuz baskı çeşitli psikolojik sorunlara sebep olmasın.

Gözle Görülen Kaygı

Bekdemir (2009) ise ‘’matematik kaygısının fiziksel olarak da görülebilen ve matematik yapmayı engelleyen mantık dışı panik, telaş, utanma, kaçınma, başaramama ve korku duygusu’’ şeklinde ifade etmiştir.

Matematik dersinde tahtaya kalkmaktan çekinen öğrencilerin davranışları ise bu anlamda bir inceleme konusudur. Kalemi eline aldığında eli titreyen, aniden kızarıp terleyen öğrencilerle karşılaşıyoruz. Bu öğrenciler esasen hata yapmaktan korkmakta ve destekleyici cümlelere ihtiyaç duymaktadır. Örneğin ‘‘Hocam kalkıyorum ama hata yapacağım.’’ diyen öğrencilerime ‘’Yap ya Hu, hata yap. Ne olur sanki? Silgimiz var sileriz. Hata yapmadan nasıl öğreneceksin? Kim hata yapmadan ne öğrenmiş?’’ gibi cümlelerle cesaretlendirmeye çalıştığım çok fazladır. Ancak sağlığından endişe edip bir süre gözlemlediğim öğrencilerim de oldu. Bakın burada basit bir kaygıdan söz etmiyorum. Bir öğrenciyi bu derece kaygılandıranın sadece matematik olduğunu söylemek tabii ki doğru olmaz. Kendini ifade etmekte zorlanmak, içine kapanıklık, dikkat çekmekten endişe duymak ve özgüven eksikliği bu sonucun diğer sebeplerindendir. Böyle bir öğrenciyi tahtaya kaldırdığınızda tansiyonu bile düşebiliyor.

Öte yandan öğretmen olarak, bir insan olarak öğrencinin haline de üzülüyorum. Bir çocuğun bu hale gelmesi sizce de çok üzücü değil mi? O an aklıma sorular yığılıyor:

  • Bir çocuğu bu hale getiren sebepler nelerdir? Bu sadece matematik korkusu mu?
  • Küçük yaşta bu kadar korkan, ümitsizlik ve endişe duyan çocuk ileriki yaşlarda bu durumu daha zor aşmayacak mıdır?
  • Aileler çocuktaki bu tepkilerin ve oluşabilecek sonuçların ne kadar farkında ve ne kadar önemsiyor?
  • Öğrencideki bu kaybetme korkusunu, kazanma ümidi ile nasıl yer değiştirebiliriz?
  • Öğrenmekten zevk alamayan, öğrenmenin heyecanını duyamayan öğrencilerin aklına zorla bilgiler yığmanın kime ne faydası var? Sisteme rağmen bunu nasıl aşabilirim?
  • Bir çocuk zekâsını kullanmayı tam olarak ne zaman öğrenir? Bunun nasıl farkında olur?
  • Yeterince anlatamadığımız şey aslında öğrenmeyi öğrenmek değil midir? Kendisinin öğretmeni olan çocuklar yetiştirmek için bizim davranışlarımız, düşüncelerimiz nasıl olmalı?
  • Her gün aynı sınıfı paylaştığı arkadaşlarından çekiniyorsa, topluluk önünde kendini nasıl ifade edebilir?
  • Arkadaşlarının gözü önünde hata yapmaktan çekiniyorsa eğer, sınıftaki iletişim ortamı ne kadar sağlıklıdır? Birbirine destek olan insanlar yetiştirmek yerine birbirinin üzerine basarak yükselmeye çalışan insanlar mı yetiştiriyoruz yoksa?

Burada farklı bir durum da dikkat çekmektedir. Öyle öğrenciler olabiliyor ki arkadaşları yanlış yaptıklarında veya kendilerinden daha yavaş anladıklarında gülebiliyorlar. Bu acımasız durum karşısında öğrenci, öğretmenden daha çok sınıftaki zeki çocuktan çekiniyor. Burada öğretmenin durumun farkında olup her iki tarafa da müdahale etmesi gerekmektedir. Aksi halde birinin başarıya olan inancı kaybolurken diğer öğrencinin kendisi farkında olmadan niyeti bozulabiliyor. Hatta hırslı, rekabetçi, narsist, başarıya giden yolda kendine karşı bile acımasız olabiliyorlar sonra. Bu ayrıntı ile ilgili de şöyle bir açıklama var:

‘’Rasyonel olmayan, ölçüsüz rekabet duygusu yaşayan öğrenciler, okulda daima iyi not almak ve derece listesine girmek istemektedir. Bu duygular bireyi aşırı çalışma haline sokmaktadır. Bu durum nevrotik (sinirsel) kaygı haline geldiğinde bireyin amacından sapmasına ve ona zarar verebilecek davranışlara yönelmesine neden olabilmektedir. Kaygı düzeyinin aşırı miktarda olması öğrenme anında ya da sınav anında kişinin zihin akıcılığını yitirmesine neden olabilmektedir.’’(Davarcıoğlu, 2008).

Peki, nasıl yapalım?

Bir problemi çözebilmek için öncelikle onu anlamak ve tanımak gerekmektedir. Sorunun kaynağına bakmak ve anlamaya çalışmak çözümü kolaylaştıracaktır. Günlük hayatta karşılaştığımız en küçük sorunlarda da böyledir. Bu sebeple çocuklarımızın matematik dersindeki umutsuzluklarını ve kaygılarını daha yakından tanımalıyız. Böylece onlara yardımcı olmamız ve problemlerini birlikte çözmemiz kolaylaşacaktır diye ümit ediyorum.

İlk olarak öğrenme heyecanı oluşturalım, çocuklarımızı derslerin ve öğrenmenin zor olduğuna inandırmayalım. Her çocuk ilkokula heyecanla başlıyor, ortaokula geçtikten sonra ise bu heyecanı kaybediyor. Ortaokulda daha az etkinlik yapılıyor ve müfredat daha yoğun evet. Belki bunlardan kaynaklı da olabilir. Ancak kendiliğinden ilerleyemeyen bu çocukları arkalarından ittirmek, zorlamak onların yüzüstü düşmelerine sebep olmaktadır. Pes eden bu çocuklarımızın koluna girip destek olarak yeniden yürüyebilmelerine yardımcı olmak zorundayız. Bu desteğin en önemli kısmı ise ailenin tutumudur. Çocuğunu adım adım takip eden, test kitaplarını ve denemelerini bile ona güvenmeyip kendisi kontrol eden anne babalar bu kaygının kaynağı değil de nedir? Bu çok ileri düzeyde bir örnek olsa da temeldeki sorun farklı değil. Ailenin sevgisi ve desteği, çocuğun ders notuna, deneme netine göre olmamalıdır. Çocuklarına ‘Her şeye rağmen bizim için değerli olacaksınız’ diyen bir ailede duygusal anlamda yeterli destek gören bir çocuğun kaygıları daha düşük olmaz mı?

Sevgi Yılmaz

Akyazı 2021 

Kuzuluk Dr Enver Ören Ortaokulu

Matematik Öğretmeni

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir